Hz. Musa’ya Karşı Uygulanan Psikolojik Savaş Yöntemleri

Mart 31, 2010 1 yorum

 

HZ. MUSA’YA KARŞI UYGULANAN PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMLERİ

İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilen Hz. Musa, -tıpkı diğer peygamberler ve samimi müminler gibi- inkarcıların birçok sözlü saldırısına maruz kalmıştır. Hazreti Musa’ya karşı uygulanan psikolojik savaş yöntemlerinden bazıları şunlardır:


PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMİ 1:

Hz. Musa’yı ülke için bir tehlike gibi göstermek

Firavun’un Hz. Musa’ya karşı kullandığı psikolojik savaş yöntemlerinden biri, Hz. Musa’yı ve Hz. Harun’u her fırsatta ülke ve halk için önemli bir tehlike gibi göstermekti. Bu yöndeki asılsız iftiralarıyla halkı, Hz. Musa aleyhine kışkırtmaya çalışıyordu. Öyle ki Firavun Hz. Musa’yı, insanları “yurtlarından sürüp çıkarmayı istemekle” suçlamıştı. Kuran ayetlerinde Allah, Firavun’un, halkının önde gelenlerine şöyle seslendiğini bildirir:

(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: “Bu” dedi, “Doğrusu bilgin bir büyücüdür. Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?” (Şuara Suresi, 34-35)

Firavun bu iftirası ile Hz. Musa’ya ve yanındakileri halkın gözünde hain olarak göstermek ve halkın ve önde gelenlerin Hz. Musa’ya ve yanındakilere karşı cephe almalarını istemiştir. Ancak, Allah’ın vaat ettiği gibi, müminlere kurulan tüm tuzaklar nasıl bozulduysa, Firavun’un bu tuzağı da bozulmuştur:

Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun’un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi. (Mümin Suresi, 45)

PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMİ 2:

Hz. Musa’nın “Büyücülük”le Suçlanması

Hz. Musa, Allah’ın varlığını ve kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu göstermek için -Allah’ın izniyle- Firavun’a birçok mucize gösterdi. Firavun buna rağmen iman etmediği gibi, halkın da inanmasını engellemek için, Hz. Musa’yı büyücülükle ve sihir yapmakla suçladı. Böylelikle Firavun, Hz. Musa’nın söylediklerinin ve yaptıklarının doğru olmadığı, bunun sadece insanları etkilemek için kullanılan yalancı bir sihir olduğu izlenimi vermeyi hedefleyen bir psikolojik savaş yöntemi uygulamıştır. Bu konu ayetlerde şöyle bildirilir:

Andolsun, Biz Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; Firavun’a, Haman’a ve Karun’a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür” dediler. (Mümin Suresi, 23-24)

PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMİ 3:

Yalancılık İftirası

… Firavun dedi ki: “Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.” (Kasas Suresi, 36-38)

Firavun, Hz. Musa’nın anlattığı gerçeklere insanların inanmasını engellemek için, tüm bunların yalan olduğu iftirasını atarak bir psikolojik savaş yöntemi daha uygulamıştır. Ancak Allah başka ayetlerde, Hz.Musa’nın ve Hz. Harun’un dosdoğru yola yönelmiş Allah’ın salih kullarından olduklarını şöyle haber vermektedir.

Andolsun, Biz Musa’ya ve Harun’a lütufta bulunduk. Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık. Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular. Ve ikisine anlatımı-açık kitabı verdik. Onları dosdoğru yola yöneltip-ilettik. Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. Musa’ya ve Harun’a selam olsun. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz ikisi, Bizim mü’min olan kullarımızdandılar. (Saffat Suresi, 114-122)

 

Sayın Adnan Oktar’a karşı kullanılan psikolojik savaş yöntemleriyle ilgili film

 

http://www.psikolojiksavasyontemleri.com/psy_film.html

 

 

Eserlerinde Kuran’ı ve Ehli Sünneti Rehber Edinen Sn. Adnan Oktar’a “DİNİ YANLIŞ YORUMLAMA” İftirası Atılmıştır

Mart 31, 2010 1 yorum

Sayın Adnan Oktar’ın 250’den fazla eserinin 57’den fazla dile çevrilmesi ve dünya çapında tanınmasından rahatsızlık duyan psikolojik savaş uygulayıcıları bu eserlerin etkisini kıracaklarını düşündükleri yeni bir yöntem uygulamışlardır. Sayın Adnan Oktar’a “İslam dinini yanlış yorumlama” iftirası atılmış ve bu iftira 1999 yılında yapılan operasyon sonrası savcılık iddianamesine kadar taşınmıştır. Halkımızın Sayın Adnan Oktar’ın Harun Yahya müstear ismiyle kaleme aldığı eserlere olan teveccühün gücünü kıracaklarını zanneden psikolojik savaş yöneticileri bu eserlerin Ehli Sünnet çizgisinde olmadığını, Sayın Adnan Oktar’ın kendine ait bir din anlayışı geliştirdiğini iddia etmişlerdir. SAYIN ADNAN OKTAR, PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN SÜNNETİNE BAĞLI BİR İNSANDIR. ESERLERİNDE DE KURAN’I VE SÜNNETİ REHBER EDİNMİŞTİR. Bunu “Ehl-i Sünnetin Önemi” isimli eserinde ayrıntılı olarak anlatmıştır.  “İslam dinini yanlış yorumlama” iftirasına en güzel cevabı ise dava dosyasına sunulan birçok kıymetli profesöre ait bilirkişi mütalaaları vermiştir.


1- Ankara Üniversitesi Tefsir Anabilim Dali Öğretim  Üyesi olan Prof. Dr. Salih Akdemir tarafından tanzim edilen 20.03.2000 tarihli mütalaa


2- Ankara Üniversitesi Tefsir Anabilim Dali Baskani olan Prof. Dr. Mevlüt Güngör tarafından tanzim edilen 25.03.2000 tarihli mütalaa
 

 

3- Avrupa Uluslararasi Islam Üniversitesi Öğretim  Üyesi Prof. Dr. Hayrettin Karaman tarafından tanzim edilen bila tarihli mütalaa
 

 

4- Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Yaşar Kandemir tarafından tanzim edilen 21.09.2000 tarihli mütalaa
 

 

5- Ankara Üniversitesi Hadis Anabilim Dali Öğretim  Üyesi olan Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu tarafından tanzim edilen 28.03.2000 tarihli mütalaa

 

6- Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim  Üyesi olan Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar tarafından tanzim edilen 30.05.2000 tarihli mütalaa

 

7- Ankara Üniversitesi Kelam Anabilim Dali Öğretim  Üyesi olan Doç. Dr. İlhami Güler tarafından tanzim edilen 25.03.2000 tarihli mütalaa

 

8- Ankara Üniversitesi Tefsir Anabilim Dali Öğretim  Üyesi olan Doç. Dr. Ömer Özsoy tarafından tanzim edilen 29.02.2000 tarihli mütalaa

 

9- Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel Islam Bilimleri Bölümü Başkan Yardımcısı olan Doç. Dr. Mehmet Paçacı tarafından tanzim edilen 01.06.2000 tarihli mütalaa

 

Bediüzzaman Said Nursi de Psikolojik Savaş Yöntemleriyle Engellenmek İstenmişti

Mart 31, 2010 1 yorum

 

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ DE PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMLERİ İLE  

ENGELLENMEK İSTENMİŞTİ

Bediüzzaman Said Nursi, 20. yüzyılda yetişmiş en büyük İslam alimlerinden biridir. 87 yıl süren hayatı boyunca İslam’ı savunmuş, materyalist felsefeye, din ve mukaddesata karşı olanlara yönelik büyük bir fikri mücadele vermiştir. Onun döneminde de bu büyük İslam alimini engellemek için çeşitli psikolojik savaş yöntemleri uygulanmıştır.


PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMİ 1:
 

“Menfaat Peşinde Koşmak” İftirası

Bediüzzaman’ın çalışmalarından rahatsız olan çevrelerin uyguladığı psikolojik savaş neticesinde yönlendirilen basın-yayın kuruluşlarından birinde Bediüzzaman için şöyle denmekteydi:

“Said-i Kürdi, dini siyasete alet yaparak irticai propagandalara girişmiş ve birtakım adamları kandırarak doğru yoldan şaşırtmaya çalıştığı anlaşılmıştır… Otuz senelik mayalı bir mürteci olup ifsad edecek saf vatandaş aramaktadır… Şeyhin (Bediüzzaman’ın) bu meseledeki rolünün bazı safdilleri kandırarak kendilerinden para çekmek olduğu anlaşılmıştır…” (Cumhuriyet, 10 Mayıs 1935) Aynı gazetede farklı tarihlerde ise, ”Dini istismar eden Said Nursi hakkında takibat başladı”, ”Said-i Nursi mühimsenecek bir kimse değildir. Maddi ve manevi menfaatler sağlamak amacında olan bir kimsedir” diye haberler yayınlanmıştır.

Dünyadan hiçbir beklentisi olmayan, hiçbir malı mülkü bulunmayan, kendi deyimiyle ”kendisini beğenmemeyi kendisine meslek edinen” ve son derece mütevazi bir hayat yaşayan Bediüzzaman’a talebelerinden para sızdırmak, liderlik hırsını tatmin etmek gibi asılsız, mantıksız, manasız iftiralar atılmış olmasının tek amacı, bu iftiralarla Bediüzzaman’ı etkisiz ve sözü dinlenmez hale getirmeye çalışmaktır.


PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMİ 2:
 

“Delilik” İftirası

1908 yılında, Bediüzzaman Said Nursi yine suni olarak oluşturulan sebeplerle, mahkemeye sevk edilmiş ve mahkemenin görevlendirdiği doktor heyeti kendisine ”akli dengesi bozuk” raporu vermiştir. Daha sonra sevk edildiği akıl hastanesindeki doktor, Bediüzzaman’ın kendisiyle konuşması sonucunda ”bu adamda delilik varsa, dünyada akıllı yoktur’ diyerek, raporun asılsızlığını vurgulamıştır.
Psikolojik savaşın yönlendirdiği basın yayın kuruluşlarındaki ”Said Nursi tımarhaneye de girip çıkmıştır” gibi aldatıcı yorumlarla, bu büyük İslam alimi halkın gözünde olduğundan farklı gösterilmeye çalışılmıştır.

 


PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMİ 3:
 

Çevresindekileri Kandırarak Saptırdığı İddiası

Bediüzzaman ve talebeleri için öne sürülen psikolojik savaş yöntemlerinden biri de “İnanç Sömürücüleri” başlıklı yazı dizisi ile dönemin gazetelerinden biri ile uygulanmıştır. Bu yazı dizisinde Said Nursi’nin talebeleri hakkında da Kuran’daki inkarcıların ”büyülenmişler” iftirası tekrarlanmış ve ”Bunlar sadece ve sadece dini bir taassupla ona bağlanmışlar, gözleri kafaları başka bir şeyi görmez, anlamaz olmuştu” diye yazılmıştır.

Oysa, Bediüzzaman ve yanındaki müminler, akılları, vicdanları ve Kuran’ın rehberliği ile hareket eden aklı selim sahibi insanlardı. Ve bu iftiraları atanlar da aslında bunun böyle olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bu psikolojik savaş yöntemi ile Bediüzzaman’ın, çevresindeki gençlerin beyinlerini yıkadığı, bu gençlerin de, beyinleri yıkanacak kadar akıldan ve mantıktan yoksun insanlar oldukları imajı oluşturulmaya çalışılmıştır.

 


PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMİ 4:
 

Dini Sapkınlık İftirası

Bediüzzaman’a karşı uygulanan psikolojik savaş yöntemlerinden birisi de onun İslami hükümleri saptırarak, kendine göre bir din anlayışı savunduğu ve çevresindeki kişilere de bu sapkın dini telkin ettiği yönündeki iftiradır. Bu provokasyonların amacı, halkı ve konuyu ayrıntısıyla bilmeyen bazı dindar çevreleri kışkırtarak, Bediüzzaman’ı yanlış tanımalarını sağlamaya çalışmak olmuştur.

 

Bu iftiraları desteklemek için psikolojik savaş uzmanları Bediüzzaman Said Nursi’ye yönelik bazı komplolar düzenlemiştir. Halkı Bediüzzaman’dan soğutmak için onu fuhuşla, sarhoşlukla suçlayan iftiralar atılmıştır. Ancak elbette tarihte tüm Müslümanlara karşı kurulan tuzaklarda olduğu gibi Bediüzzaman’a karşı kurulan tuzaklar boşa çıkmış ve Bediüzzaman yürüttüğü iman hizmetine sabırla devam etmiştir.


Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah’a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir. (Rad Suresi, 42)
 


Gazeteci İsmet Berkan’ın 1999’da Gerçekleştirilen Polis Operasyonunun Bir Psikolojik Savaş Olduğuna Dair Açıklaması

Mart 31, 2010 1 yorum

1999 yılında Bilim Araştırma Vakfı’na karşı düzenlenen polis operasyonu sırasında gerçekleştirilen haksız saldırının bir PSİKOLOJİK SAVAŞ olduğunu Radikal Gazetesi köşe yazarı İsmet Berkan bile itiraf etmiştir. Sayın Adnan Oktar’a karşı yöneltilen bu savaş ile ilgili olarak Berkan, Bu savaşta soruşturmanın gizliliği ilkesine yer yok, ifadesiyle yürütülen PSİKOLOJİK SAVAŞ yöntemini açıkça dile getirmiştir.


05 Şubat 2000, Radikal Gazetesi
“Bu savaşta soruşturmanın gizliliği ilkesine yer yok. … Ama dün ‘savaş’ın ilkesizliği doruk noktasına tırmandı, bir gazetede ‘çok gizli’ damgalı bir telefon dinleme tutanağının aslı yayımlandı… Ama PSİKOLOJİK SAVAŞ BU, HER YOL MÜBAH.”

1999 Yılında Gerçekleştirilen Baskında, BAV Camiası Mensuplarının Ailelerinden Zor ve Baskı ile Sn. Adnan Oktar’dan ve BAV’dan Şikayetçi Olduklarına Dair Kağıt İmzalattırılması

Mart 31, 2010 1 yorum

 

12 Kasım 1999 tarihinde Sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı camiasına yönelik düzenlenen operasyonda gece yarısı evlerinden polis zoruyla alınıp kendilerine hiçbir açıklama yapılmaksızın Emniyet’e götürülen hanımların ailelerine kızlarını görmek istiyorlarsa Sayın Adnan Oktar’dan ve Bilim Araştırma Vakfı mensuplarından şikayetçi olduklarına dair bir kağıt imzalamaları gerektiği söylenmiş, anne-babaların o anki ruh hallerinden faydalanılıp, kurnazca bir oyun oynanmıştır. SAYIN ADNAN OKTAR’DAN VE BİLİM ARAŞTIRMA VAKFI’NDAN HİÇBİR MADURİYETLERİ OLMADIĞI HALDE birçok aile evlatlarına bir an önce kavuşabilme telaşıyla psikolojik savaş teorisyenlerinin bu tuzağına düşmek durumunda kalmıştır. Sonrasında bu aileler hiç vakit kaybetmeksizin istemeden imzalamak zorunda kaldıkları BU DİLEKÇELERİ REDDETMİŞLER ve gerekli mercilere de bunu bildirmişlerdir. Ancak PSİKOLOJİK SAVAŞIN BİR GEREĞİ OLARAK bu haberler hiçbir zaman gazete sayfalarına yansımamıştır. Bu aileler şikayetçi olmadıklarını defalarca bildirmelerine, hatta mahkeme huzurunda da bunu açıklamalarına rağmen hiçbir şikayetçisi olmayan BAV davası sanki onlarca şikayetçisi varmış gibi basında lanse edilmeye devam edilmiştir.

İLHAN ULAŞOĞLU
KUBİLAY GÖKTAN
KEMAL ORHUN FİŞEK
HÜSEYİN CAN AKINCIOĞLU
MAKFİRE VANİOĞLU
TARIK BİNATLI
SELMA KIRAL
GÜNGÖR KURUNÇ

SABRİYE AKINCIOĞLU

Sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı camiasına yönelik düzenlenen operasyonda gece yarısı evlerinden polis zoruyla alınan hanımların aileleri duruşmalardaki ifadelerinde ve yazdıkları dilekçelerde şikayetçi olmadıklarını defalarca bildirmişlerdir. Ancak bu ifadelerin hiç biri psikolojik savaş gereği basında yer almamıştır ve BAV davası sanki onlarca şikayetçi varmış gibi basına lanse edilmiştir.

Haksız Kazanç İftirası Devletin Resmi Raporları İle Çürütülmüştür

Mart 31, 2010 1 yorum

 

HAKSIZ KAZANÇ İFTİRASI
DEVLETİN RESMİ RAPORLARI İLE ÇÜRÜTÜLMÜŞTÜR

Sayın Adnan Oktar ve BAV üyeleri hakkında senelerdir basın yayın organlarında ‘kazanılan paraların kaynağı nedir?’ şeklinde haberler yayınlanmaktadır. 2000 senesinden beri devam eden BAV davasında Sayın Adnan Oktar dahil olmak üzere tüm yargılananlar hakkında Maliye Bakanlığına bağlı Mali Suçları Araştırma Komisyonu (MASAK) detaylı araştırma yapmıştır. Tüm yargılananların iş yerleri, banka hesapları, muhasebe kayıtları tek tek incelenmiştir. MASAK’ın verdiği 3 AYRI RESMİ RAPOR İLE haksız kazanç iftirası DEVLETİN RESMİ RAPORLARI İLE KESİN BİR ŞEKİLDE ÇÜRÜTÜLMÜŞTÜR. (Aşağıdaki 27 Temmuz 2000 tarih ve GKR.2000.22.173/Müt-2 sayılı MASAK Raporu, 21 Aralık 2000 tarih ve GKR.2000-22/11 sayılı MASAK Raporu ve 16 Temmuz 2001 tarih ve GKR.2001-22-173/ Müt-1 sayılı MASAK raporları.)
ORTADA HAKSIZ BİR KAZANÇ YOKTUR. Sayın Adnan Oktar ve BAV üyeleri Allah’tan korkan, yetimin hakkını gözeten, HELAL KAZANÇ SAHİBİ KİŞİLERDİR. Henüz BAV davası başladığı dönemde bu iddiaların birer iftira olduğu MAHKEME’YE SUNULAN RESMİ RAPORLARLA ortaya çıktığı halde, Sayın Adnan Oktar’a karşı yürütülen psikolojik savaşın bir gereği olarak, bu taraflı haberler hiçbir somut delile dayanmadan gazetelerde, televizyonlarda ve internet sitelerinde yayınlanmaya devam etmektedir. Ancak Sayın Adnan Oktar’ın eserlerini büyük bir beğeni ile okuyan on binlerce insan, bu iftiralara itibar etmemektedirler. Sayın Adnan Oktar yürüttüğü değerli faaliyetlerini maddi hiçbir karşılık beklemeden, Allah’ın rızasını kazanmak, vatan ve millet sevgisi için yapmaktadır. Takdir edileceği gibi bir insanın hiç bir maddi karşılık beklemeden böylesine etkili bir faaliyet içinde olması söz konusu iddiaların birer iftira olduğunu belgelemektedir.

27 Temmuz 2000 tarih ve GKR.2000.22.173/ Müt-2 sayılı birinci MASAK raporu

21 Aralık 2000 tarih ve GKR.2000-22/11 sayılı ikinci MASAK raporu



16 Temmuz 2001 tarih ve GKR. 2001-22-173/Müt-1 sayılı üçüncü MASAK Raporu

Sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı Mensupları Yıllardan Beri Komünist Derin Devlet’in Hedefi Olmuşlardır

Mart 31, 2010 1 yorum

 

Komünist derin devlet, mertçe, dürüstçe, bilimsel metodlarla mücadele etmek yerine kahpeliği ve kalleşliği seçmiş bir sistemdir. Elemanları da kahpeliği ve kalleşliği meşru görürler ve mücadele metodu olarak bunu kullanırlar. Milliyetçi, mukaddesatçı, muhfazakar, Atatürkçü çizgide olan Sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı mensupları yıllardan beri Komünist Derin Devlet’in hedefi olmuşlardır. Komünist derin devletin yaptığı kahpe komplolara, kahpe oyunlara karşı 20 yıldan beri yaptıkları yiğitçe, samimi, cansiperane, bilimsel, demokratik mücadele ile her zaman Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları galip gelmiştir.

1999 Senesinde Sayın Adnan Oktar ve Birkaç BAV Üyesinin, Emniyette Baskı Altında Verdikleri İfadeleri Videoya Alınmıştır

Mart 31, 2010 1 yorum

 

1999 senesinde Sayın Adnan Oktar ve birkaç BAV üyesinin, emniyette baskı altında verdikleri ifadeleri videoya alınmıştır. Bu ifadelerde söylenecek sözleri bir takım emniyet görevlileri bu kişilere defalarca tekrarlamışlar ve onlara bu sözleri ezberletmişlerdir. Ölüm tehdidi altında birçok kez prova edilmiş olan bu video görüntüleri emniyetteki hukuksuz uygulamaların somut birer delilidir ve kanunlarımız önünde geçersizdir. Nitekim özgür iradesi ile konuşan bir kişinin, aleyhinde hiçbir somut delil olmadığı halde, kendi kendine hayali senaryolar ortaya çıkararak, aleyhindeki akıl almaz iddiaları en çirkin argo kelimelerle anlatması, kendine hakaret etmesi, inanılmaz suçlamalarda bulunması, kendisinin bir çete lideri olduğunu söylemesi mümkün değildir. Ceza kanununun bilinen bütün maddelerine girmesi için ve en ağır cezayı alması için her türlü delilden yoksun iddiaları, insan kendi kendine mantıksız ispatsız sözlerle isnad edebilir mi? Bütün bunlar meşru ifadeler değil, işkence feryatlarıdır, işkencenin belgesi ve tapusu hükmündedir. Oraya kim giderse gitsin o şartlar altında bu şekilde davranırdı. Böyle bir tehdit, tazyik ve şiddet karşısında Türkiye’de bunu yapmayacak kimse yoktur. Böyle bir işkence ve baskıya dayanabilecek bir insan tasavvur edilebilir mi? Bir kişinin savcılığa gider gitmez ve ayrıca hakim karşısında, emniyette verdiği ifadelerin doğru olmadığını belirtmesi, işkencenin kanıtıdır. Bütün bunlara rağmen “Bana ne, bana ne! Bir kere bu ifadeyi imzaladın. Madem bu ifadeyi imzaladın, sonuna kadar kullanırız.” mantığı ayıptır, günahtır, çirkindir ve vicdansızlıktır.

Söz konusu sorgu videoları dava henüz soruşturma aşamasındayken ve Devlet Güvenlik Mahkemesinin kontrolü altındayken, PSİKOLOJİK SAVAŞ GEREĞİ hukuk kuralları ihlal edilerek, bazı basın-yayın organlarına verilmiştir ve bütün Türkiye çapında yayınlanmıştır. Psikolojik savaş uygulayıcıları bu videoları yayınlayarak böylece güya Sayın Adnan Oktar aleyinde ve diğer mağdur ve mazlum insanlar aleyhinde müthiş bir propaganda yaptıklarını zannetmişlerdir. Fakat kendilerini küçük düşürüp, aşağılamışlardır. Bu çirkin icraatın çirkin heyecanını yıllarca çirkin bir şekilde yaşamış olmaları onların üzerinde çirkin bir suç damgası olarak kalmıştır.

Söz konusu dava halen sürmektedir. Sayın Adnan Oktar ve BAV üyeleri, yargı nezdinde birçok kez aklanmışlar, söz konusu iddialar BERAAT KARARLARI ile neticelenmiştir. Bu haberler, Sayın Adnan Oktar’a karşı yürütülen psikolojik savaşın bir gereği olarak, halk üzerinde infial oluşturabilmek, masum insanları toplum huzurunda sözde birer suçlu gibi gösterebilmek için yüzlerce televizyon kanalında yayınlanmıştır. Bu yayınlar tam aksine her seferinde Sayın Adnan Oktar’ın ve arkadaşlarının lehine olmuş, Sayın Adnan Oktar’ın daha çok sevilmesine, yücelmesine ve takdir toplamasına vesile olmuştur.

Sn. Adnan Oktar’ın Karşılaştığı Zorluklar ve Hapis Onun Gittikçe Daha Olgunlaşmasını, Daha Çok Sevilmesini ve Saygı Duyulmasını Sağladı

Mart 31, 2010 1 yorum

 

Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” “Öldürün Yusuf’u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.” İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf’u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” (Yusuf Suresi, 8-10)

(Yusuf) Dedi ki: “Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.” Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.
(Yusuf Suresi, 33-34)

Adnan Oktar’ın karşılaştığı zorluklar ve hapis onun gittikçe daha olgunlaşmasını, daha çok sevilmesini ve saygı duyulmasını sağladı. Allah ona bereket, güç, başarı, imkan, huzur, sağlık, sıhhat, gençlik ve dinçlik verdi. Bu olaylar onun dünya çapında ünlenmesine ve Türkiye’de de çok sevilmesine sebep oldu. Bugün milliyetçi, mukaddesatçı ve muhafazakar kesimin hemen hepsi Sayın Adnan Oktar’ı hem çok sevmekte, hem de saymaktadır. Fikirlerinden istifade etmektedir. Hatta sol kesimin de bir kısmı Sayın Adnan Oktar’ın Atatürkçü, barışçıl, demokrat, insancıl ve sevecen tavrından dolayı ona karşı bir sempati duymaktadırlar. Bize gelen yazışmalardan ve mektuplardan bunun bu şekilde olduğunu görüyoruz.

Fakat Adnan Oktar insanların kendisine sevgi, saygı duymasına, onların beğenisine, takdirine veya nefretine göre düşüncelerini tavırlarını ve çalışmalarını yönlendirmez. Düşünce, tavır ve çalışmalarını yönlendirdiği tek neden vardır. O da Allah’ın rızasıdır. Allah’ın rızası olmadıktan sonra karşısına ne kadar insan gelirse gelsin, her ne olursa olsun, bir dava adamı olarak Adnan Oktar’a Allah’ın izniyle hiçbir şekilde etkisi olmaz.

Sayın Adnan Oktar’ın 57 farklı dile çevrilmiş 250’yi aşkın eserinin bugüne kadar 8 milyon kişi tarafından alınmış olması; 200’e yakın Türkçe ve 1000’e yakın yabancı dil belgesel filminin 36 ülkede 120’den fazla TV kanalında, Türkiye’de de 150 yerel televizyonda gösterilmesi; 32 dildeki 300’den fazla internet sitesinden bir yılda yaklaşık 40 milyon kitap indirilmesi; makalelerinin 70 kadar ülkede 500’den fazla gazete ve dergide yayınlanması ona duyulan sevgi ve saygının ispatıdır.

Yüzlerce Kişiyi Faili Meçhul Siyasi Cinayetlerle Öldürten Komünist Lider Lenin İçin Psikolojik Savaş Çok Önemliydi

Mart 21, 2010 1 yorum

Yüzlerce kişiyi faili meçhul siyasi cinayetlerle öldürten komünist lider Lenin için psikolojik savaş çok önemliydi. Kendisine bağlı bir psikolojik savaş birimi vardı. Yıllarca bu özel psikolojik savaş birimleri, Nazi düşüncesini ve komünist düşünceyi yaymada önemli görev yaptı. Lenin bu konuda yaptığı bir çok konuşmasından birinde şunu söylemişti:

“Önemli olan toplumun bütün kesimlerinde kargaşa çıkarmak ve propaganda yapmaktır.”